Çalışmanın beni pek mutlu ettiği günler bunlar. Ofiste hırka giyiyorum!!! Öylesine köklenmiş bir klima düzeneği ile karşı karşıyayım. Tutulup kalmamak işten değil.

Oğlumuz kedimiz ayı gibi oldu. Hangi macerasını anlatsam bilemiyorum. Büyümesi yavaşladı - neyse ki - ayrıca olgunlaşma namına bazı emareler de görülüyor. Aynı bir çocuk gibi; yakın zamanda başka bir tantrumu, ergenliği (!) ile uğraşmak zorunda kalacağız. Kaldı şurada 1 ay en fazla...

Yatak odasında da kediyle hakimiyet savaşları sürüyor. Artık bazı sabahlar üç kişi uyanıyoruz. Gece Miço yaramazlık yaparsa -uykumda bacağımı ısırmak gibi- yataktan atıyorum, yerde yine yanı başımızda uyuyor. Geçen Cumartesi sıcağın da etkisiyle kendimi öğle uykusuna bırakmıştım;Miço da bana eşlik etti, şahaneydi. Ayaklarımın dibinde uyudu, uyudu uyudu...

Tabii bu hakimiyet savaşlarının baştan kaybedilmiş olduğunu söyleyeniniz çıkabilir. Zira eskiden Miço'nun yatağa girme izni de yoktu. Alan açma konusunda mükemmel ve örnek alınası davranışlar sergiliyor, elim kolum bağlanmış bir şekilde ama takdirle izliyorum :P

Uyku bu aralar haram herhalde. Gecede 3-4 kez uyanıyorum, sıcaktan, vantilatörün sesinden, zavallı yorgun kocamın homurtularından... Serviste pelte gibiyim. Sabah şirkete vardığımızda araçtan inince, 3-5 adım neredeyim nereye yürüyorum idrak yok, o derece pelte.

Uzunca bir yazamama arası vermiştim. Yetiştirmem gereken bir proje vardı, mesai yaptım bir ay boyunca. Şikayetçi değilim, ekmek parası. O arada yazılacak şeyler ve ifade edilecek duygular birikse de, elimden gelmedi bir türlü.

Sizinle aramızı tekrar ısıtmak için Miço'nun bir fotosunu paylaşayım dedim ama dandik Vista bir SD kartı bile okuyup gösteremedi. Hayret bişey.

Herkese iyi uykulaar! En azından Atlantik'in doğu yakasındakilere :)
* Haftanın ve konser koşturmacasının yorgunluğu ile felaket sıcak bir güne oldukça geç uyanıyorum. Kim hazırlanıp gidecek şimdi yine yine yine... Sevgilim geç gelecek, çünkü işi çıktı. Ve 3 günlük biletleri almamızın asıl sebebi olan bir kaç grubu izleyemeyecek.


* Sonunda gereken enerjiyi zor da olsa topluyoruz. Bugün üşenmiyor, siyah ojelerimi sürüyor, makyajımı yapıyorum ! Siyah ACDC tşörtü, streç lacivert jean ve kocaman botlarlayım. Kardeşim eski trash'çilere benzediğimi söylüyor. Hakkaten de öyle olmuşum.


* Karaköy'den İnönü'ye taksi tutmak zorunda kaldık, ben yine tramvay seçeneğini unuttuğum için! Taksici yolda 16 yaşındaki oğluna bu konserlere gitmek için izin vermediğini anlatıyor. Biz iki kardeş, abiyi ikna çabasındayız. Bari seneye izlesin çocuk. Yol ve kuyruk durumunu da taksiciden aldık: Adamcağız tüm gün bu çevrede çalışmış, kalabalığa, trafiğe ve siyah tşört sayısına inanamamış!


* Yandaki kapının kuyruğuna Dolmabahçe'den girdik! 5 dakikalığına biletimi kaybettim paniği yaşadım. Of içeri girelim artık. Sevgilimin favori grubu Anthrax içerde çalıyor şu an.


* Girdik! Bu sefer eski yerimize değil, biletimizin olduğu yere yöneliyorum. Tabii ki dolu. Mis gibi yeri kapmışlar çoktan. Gidip arıza çıkartıp orayı boşalttırmakla sakince takılmak arasında salındım birkaç dakika. Umursamamaya karar verdim. Yeni yerimiz de güzel..


* Kardeşimin arkadaşları da yanımızdalar. Bir sürü yer tuttuk, rahatız. Anthrax bitti. Hiç bir şey anlamadım.


* Megadeth biraz bekletiyor. Bu deneyimi - normalde bütün konserleri çok ayık izlerim - bir bira ile taçlandırmaya karar verdim, fakat açım! Köfte-ekmek ve bira kuyruğunun az olduğu bir yer bulmam lazım.


* Köfte ekmeğimi kemirerek bira kuyruğunda beklerken, bir bira alana haftaya yapılacak Unirock için iki adet bilet verdiklerini öğreniyorum. O büfeye özelmiş, kimseye duyurmayın, biletler bitene kadar organizasyon şirketinden bir sürpriz! Biletleri kapıyor, bir elimde plastik bira bardağı, ağzım köfte dolu bir elimde de köfte-ekmek varken arkadaşlara rastlıyorum. Hızla beleş bilet olayını anlatmaya çalışıyorum ağzım halen doluyken, aldığım tepki : "Şaka yabmıyosun di mi?!?!" oldu. La git, bak şakayı görürsün.


* Beleş biletleri kardeşime hibe ettim. Sevinçten göbek attı. Bir haftada iki festival bana fazla. Sağlam gruplar da varmış iyi mi. Bunu duyan kardeşimin bir arkadaşı - biletleri sonra satarım çakallığı ile- 4 bira karşılığı 8 bilet alıp gelmiş. Birden oturduğumuz sırada bira enflasyonu oldu. Du du Megadeth başlıyor.


* Anaaa Megadeth. De ben hiçbir şey anlamıyorum şarkılardan. Ses çok kötü. Ben de unutmuşum şarkıları. Yok ama ses çok kötü. Kardeşimin 4 bira alıp gelen arkadaşı meğer içki içmezmiş. Yüreğimiz nimetin ziyan olmasına izin vermiyor. Sıcağın alnında gelsin ikinci biralar.


* Çevredeki herkes beleş bilet kapmış, herkesin kahramanı durumundayım şu an. O yüzden emrettim, iki kişi iki yandan şu an bana bira içiriyor, bir üçüncüsü de fıstıkla besliyor. Megadeth neymiş :PP


* A Tout Le Monde!!! Sonunda bir şarkının tadına varıyorum. Ah Megadeth, ben senden bişey anlamadım.


* O kadar içtik, tabii ki tuvalete gitmek icap etti. Yolu bulamadım, yarım saat dolandım, bir geldim tuvalet sırası felaket ve fekat ben öleceğim sanırsam. Kuyruktaki kızlarla isyan ettik ve İnönü stadının erkekler tuvaletlerine daldık. Hepsi siyah makyajlı tuhaf giyimli bu kızlarla isyan etmek çok eğlenceli oldu, ayrıca herkesi ben galeyana getirdim niheh. Bu arada organizasyondan birini yakalayıp haşladığımı ve sonsuz nezaketle karşılaştığımı da belirtmek isterim. Ama çözüm üretilmedi tabii ki. Erkekler tuvaletini de 3 gündür kızların paso kullandığını öğrenmiş olduk böylece, içeride erkekten çok kız var :) İsyan hafif yalan oldu :P


* Slayer. Sevmem. Geçsin bitsin. Amanın sevgilim geldi, yihu yihu!! Onu da doyurmak lazım.


* Metallica'ya geri sayım başladı. Sevgilimle kuyruktayız. Heyecan dorukta. 99'da Metallica'yı Ali Sami Yen'de izlemiştim, bakalım şimdi nasıl geçecek!!


* Evet, katılıyorum ki bu adamlar bir başka. Sahne arkasındaki dev ekrandan tutun, konserin yönetmeninin seçtiği görüntülere, alevli şovlara ve setliste kadar! 99'daki konsere çok benzeyen bir setlist bu ama işte Metallica da bununla güzel dinleniyor!


* Çok çok iyiydi. Çok güzeldi. Son anlarda elimizden geldiğince fotoğraf çekmeye çalıştık. Bir ara video bile çektik. Ben headbang yaparken yakalandım. Eşim; "Eveeet ananız böyle kafa sallardı diye gösteririm çocuklara ilerde" diyordu bir ara...


* Obey your master, arkadaş! Budur.
Çocukken, büyüdüğümde hangi mesleği yapmak istediğimle ilgili ilginç bir şey söylerdim: "Bilim kadını olacağım". Bu 5-6 yaş civarı kafama taktığım bir şeydi ve bir süre kendimi bir icat yapmış olarak dergi kapaklarında hayal etmemle ergenliğe doğru sızdı. Madame Curie hastası olduğum bir figürdü, zaten geçen sene Pantheon'daki mozolesini ziyarete gittiğimde de içim bir acayip oldu, eski hayaller depreşti.

Ama aralarda, tabii ki farklı şeyler de aklıma takılırdı. Örneğin 9-10 yaşlarındayken, arkeolog olmak istediğime karar vermiştim. Ve doğrusu, diğer düşündüklerim arasında bu o kadar net bir histi ki, hala içimde hatırlayabiliyorum.

Sonra nasıl vazgeçtiğimi söyleyeyim. Tabii o zaman - ve halen ama azalarak :/ - istediğim şeyi yapabileceğim hissine sonsuz bir şekilde sahip olduğum için, arkeolog olmakla aramda hiçbir engel yoktu, olamazdı. İstiyorsam olurdum. Fakat annem bana bir gün, ben büyüyüp üniversiteden mezun olup bir kazıya katılana kadar, bütün eserlerin bulunmuş olacağını söyledi!!! Annemin mühendis olduğunu belirtmeme bilmem gerek var mı... Tabii ki hislerim annemin yetişkin sözleri karşısında fazla tutunamadı, başka arayışlara girdim.

Taa o zamandan karakterime uygun bir hayal kurduğumu söyleyebilirim, işaretlerini alıyor insan demek ki. Lisede şehrimizi ziyarete gelen yaşıtlarıma türbe ve camileri dolaştırır (!) bu gezilerden çok sıkılmalarına da bir anlam veremezdim örneğin. Ki bu çok sonraydı. Sonuçta bir rehberle evlenmemi de şimdi düşününce hiç şaşırtıcı bulmuyorum :D Hafta sonu gidip güzel mozaikler görelim diye hayal kurmak da bizim ailenin bir rutini oldu artık...

Şu yazıyı okudum da demin, uktem depreşti. Halen gazetelerde bir kazı haberi okuduğumda, üniversiteden mezun olacağım zamanı ve haberdeki kazıya yetişip yetişemeyeceğimi hesaplar dururum....

İzleyiciler