Az sonra anlatacağım kedi kapısı meselesini dikkatle dinleyen (ama ne yazık ki pek anlayamayan) Miço



Ey sevgili blog camiası! Kedili blog camiası, ya da... Yardımınıza ihtiyacım var.

Salondaki balkon kapısına kedi kapısı taktırmıştım, birkaç ay önce. Şuradakinden.. Balkonumuz kapalı, yani su rüzgar falan girmiyor. Kedinin tuvaleti ile mama kabı da balkonda duruyor. Salondaki kapıyı aralık bırakıyorduk biz ve 1 seneyi geçkin bir süredir böyle mutlu mesut yaşıyorduk.

Ancak sonbaharda balkon kapısından bayağı soğuk girdiğini farkettik. Havalar iyice kışlamadan marangozu çağırıp kapıyı taktırdık. Önce kediyi zorlamadık, balkon kapısını da açık bıraktık. Tabii meraklı olduğu için yeni kapıyı kokladı, etti. Patisiyle vurdu. Bakınması bittiğinde "Bu ne işe yarar acaba?" suratıyla beni izlerken, kediyi kapının içinden itiverdim. Geçti. Sonra öte tarafta mamasını buldu, yedi. Böyle böyle alışacağını düşündük, velhasıl kelam bu kedi bu kapıdan geçmeye alışamadı.

Ödüller koyduk. İki tarafa da... Çağırdık. Anlattık. Bildiğiniz, çocuğa anlatır gibi anlattım ben. Yukarıdaki fotoğrafta da Miço, beni dikkatle dinliyooor dinliyooor ama anlayamıyooor... Arada geçmeye mecbur da bıraktık. Hatta becerip geçtiği de oldu, ama sürekli değil. En sonunda ben kapının hareketli kanadına alışamamıştır diyerek, kanadı tepeye bantladım. Ve konuyu geçici bir süreliğine kapattık, çünkü bunu yapabiliyordu. Yani kapının ortasında bir delik varken geçebiliyor, ama o deliği kapatan şeffaf bir "flap" varken geçemiyor.

Şimdi havalar yine ve yeniden soğudu. Bu sefer o kapıdaki delikten de soğuuuk soğuk hava üflemeye başladı. Yani balkon kapalı tabi ama izolasyon sorunu var. Öyle sıcak olmuyor. Haftasonu boyunca yine bir deneyelim dedim, ancak Miço gidip (tuvaleti var ya da acıkmışsa) kapıyı patilemeye başlıyor, aklı sıra patisiyle iterek geçebilecek. Olmuyor, çünkü kapı tam kapansın diye hafif bir manyetiği var, ağırlık yapan. Sonra kapının önünde bağırmaya başlıyor. Ben eşime bakıyorum, "Bekleyelim, belki başarır" diyorum. 2 dakika sonra bakıyoruz olmayacak, elimizle "flap"i açıyoruz, geçiyor. Başarısız bir haftasonu daha...

Tuvaletinin kapısı da böyle "flap" şeklinde, hareketli bir kanat var. Onu kullanıyor halbuki, ufaklığından beri hiç sorun olmadı. Tek fark o kapının hafif olması. Bir de renk farkı vardı,tuvaletinin kapısı ışık geçiren beyaz diye, yeni kapının "flap"ını yağlı pişirme kağıdı ile kapladım demin :P Bir de taze tabak yoğurt koydum öte tarafa. Yoğurdu gösterdim kapıdan uzatıp, koklattım. Deli oldu, yemek istiyor ama geçemiyor. Sonunda yine başa döndük, o geçemedi ben kapıyı açtım.

Nasıl öğreteceğiz biz bu oğlana nasıl kullanacağını şu kapıyı? Hayır, bir sürü şeye adapte olabiliyor, buna bi direnç tutturdu ben de anlamadım. Yahu bir akıl verseniz, ne güzel olacak :) Evde olmadığım zamanlarda geçebilsin diye şimdi kapıyı ya gene yukarı bantlayacam yine, ya da aralık bırakacağım...

Herkese şimdiden iyi haftalar diliyorum, bu vesileyle efenim. (Sesimi Bülent Ersoy gibi hayal edin burayı okurken :P ) Sevgiler.



"Dur bir saniye, Miço bu kapıdan mı geçemiyor şimdi?"
*Miço yılbaşı gecesi içkiyi biraz fazla kaçırınca

Ağzımızın tadı bozulmasın. Sağlık, huzur, neşe her daim hepimizle olsun. İşimiz gücümüz olsun, işimize gücümüze koşacak kol kuvvetimiz olsun. Sıra sıra dileklerim yok 2012'den, temel şeyler sadece.

Cumartesi evde temizlik vardı. Çılgın Aralık ayının son hafta sonunda da pek dinlenemedim, teyzemiz evdeyken yardım etmezsem ayıp gibi geliyor.

Sonra saat 5 gibi gaza geldim. Yeni yıla evde gireceğimiz için pek bir hazırlığım yoktu, amaç dinlenelim. Kardeşim yalnız geçirmesin diye onu çağırdım. Eh evde yemek yok. Pazar günü de yemekli misafirimiz olacaktı. Alışverişe çıktık. Misafir için alışveriş, ev için çerez, sebze vs. Sonra kasapta yarım bir hindiyi parçalattım, kapama yapmaya karar verdim. Koştur koştur eve ve 2 saat içinde hayatımın ilk hindisini pişirmiştim. Hani yılbaşı diye değil de, eti ertesi gün misafire yapacağım, tavuk bir gece önce yemiştik, böyle denk düştü yani :) Ama siz oraya son dakikada azıcık yılbaşı havasına girmiş olduğumu da not düşebilirsiniz :) Kapamanın pilavını bu arada iki renkli yaptım, hem bulgur hem pirinç vardı içinde. Böyle bir pilavı ilk kez pişirmeyi bırakın ilk kez yemiş oldum ve çok hoşuma gitti.


Ve tabii ki akşam, saatler 12'yi biraz geçince, sevgili öpülmüş anne aranmış olunca, Beste'nin tarif postu sonrası bir harekete dönüşmüş olan portakallı kahveli içeceğimi açıp blog arkadaşlığına kadeh kaldırdım. Harika bir içki olmuştu; Pazar günü misafirliğe gelen eşimin Hollandalı kuzenleri de, hepimiz bayıldık. Bacardi'den yaptığım için sanırım ve tabii şekerden, bayağı bir çarpıyor insanı. Ki bu benim hoşuma giden bişeydir, eheh :)

Pazar sabahı pek erken uyanamadım ve yatakta eşime kahvaltıyı onun hazırlaması gerektiğini çünkü 1 saat içinde tekrar yemek yapmaya başlayacağımı geveledim. Kahvaltı sonrası da hemen yemek işine giriştim. Menüm, (ki bunu yazıyor olmamı Öykücü'den kopya çekiyorum) mantar çorbası, zeytinyağlı yer elması (mmmm bayılırım ve herkese tavsiye ediyorum), patatesli gül böreği (patatese her zaman biraz kaşar eklerim ki yavan olmasın), salata, salçalı et ve pilavdı. Ayrıca kayınvalidemin derin dondurucuma stokladığı humus ve cevizli biber ile yılbaşında hindi yanında hareket olsun diye aldığım çiğ köfteler vardı. Hoş eğlenceli bir yemek oldu, ancak etim bir felaketti ve sebebini sanırım biliyorum. Misafirler saat 4 gibi gelince, etleri mühürlemeden düdüklüye koyma gafletinde bulundum. O pamuk gibi danacık ayakkabı tabanına dönmüştü - bence. Neyse bıçak kesiyordu :P Yapacak birşey olmadığı için ve onlar iyi olmuş dediği için-ben kötülemeden önce- çok üzülmüyorum.

Sonra çay+tatlı faslı, sonra sohbet derken saat 11'e geliyordu kalktıklarında. Güzel hoş sohbet bir gündü, ancak koltuğa oturduğumda farkettim ki leşim çıkmış.

Bu yazımdan şöyle genele geçeceğim, haftasonlarım 2011'de bana hiç yetmedi. Hafta içi saat 20.15 civarı eve geliyor olmaktan mıdır bilmem, herşey haftasonlarına yığılıyor. Tamiri, alışverişi, misafiri, çayı kahvesi gezmesi... Özellikle de son 2 aydır haftasonlarım tam bir koşturmaca içinde geçiyor. Deli misin kadın, plan yapma o zaman otur evinde diyor olabilirsiniz. O zaman da temizliğe sarıyorum, ne bileyim birşey bulunuyor. Plan yapmadan da ot olunuyor ya da. Hafta içi de erken yatan biri olmadığımdan, koşturmak beni pideye çeviriyor. Yaşlanıyor muyum neyim :)

Size deli dolu geçen Aralık ayımı hala anlatmak istiyorum. Yeni yıla girince ilk unutulan hep Aralık olur, hemen geçsin bitsin bir önceki yıl diye bence. Ama ben çok koşturmuş olsam da unutmak istemiyorum, o yüzden elimden gelirse halen parçalar halinde burada sizinle paylaşasım var.

Haydi herkese iyi seneler! Sevgiler!

* Ha ben bir de araba aldım Aralık'ta ya :) Yıllardır kafa yorup beceremediğim şey. Şurada blogunu göreceğiniz arkadaşımdan aldım hem de. Çok eğlenceli oldu, niheh. Onu da anlatırım :)

İzleyiciler