Denial

/
0 Comments
Babaannem vefat etmiş olamaz. Hayır, o ölmüş olamaz. Yani olabilir tabii, bayağı yaşlı bir insandı. Ama o olamaz. Şimdi evinde, güzel güneşli bir akşam üzerinde, pencere kenarında oturuyor olmalı. Ya da arka balkonunda. Belki arka balkona kadar zar zor yürümüştür. Bastonuna tutuna tutuna. Telefonla arasam şimdi, yetişemez. Uzun uzun çaldırmak gerekir. Ama duyar. Gelir.

Evinde sessiz, bir kuş gibi, oturuyor olmalı. Yılların yalnızlığı ile. Ama kabristandaki kişi o olamaz. İkisi tamamen farklı varlıklar, asla kafamda birleşmiyorlar. Kabristandaki kişiye de çok ağladım, çok dua ettim, onu da sevdim, saygı duydum. Ama babaannem evindeydi o sırada, bizi bekliyordu. Bekletmemek lazımdı.

Hep oradaydı o. Hep uzun akşam üzeri ışıkları evine süzülürken orada. Bazen mutfakta, bazen salonda çayını karıştırırken, çorabını çekiştirirken, 'yelek giiiiy' derken. Hep vardı. Mantı sıkarken, gülerken, pazara giderken, masaya yaslanırken, 'hadi ör örgünü' derken... Aksi na-mümkün. Her existence can not be undone.

Bilal Bey olsa 'çalışmak' derdi buna. 'Çalışmak' için hep tuhaf zamanlar seçiyor zihnim. Bugünkü muhteşem sabah ve öğleden sonrayı seçmesi gibi. Her banyo yapışımda çalışması gibi... Banyolar tuhaflaştı. Hep ağlayarak çıkıyorum. Adı 'banyo' olan oda, benim için gitgide depresif bir yer halini almaya başlayabilir.

İnsan kedisine bakarken iki büyük annesini de nasıl anımsayabilir. Bunu tuhaf bulup beni dışlamayın, internet camiası ve sevgili kuzenlerim. Ama Miço'nun camdan usul usul bakması yok mu... Garip evrensel bir durum var o halinde... Anlatmayı beceremem ki.

Durumu yok saymak nereye kadar işi götürürse oraya kadar gideceğim. Bir de ağlamalar var tabii, onlar apansızın geliyorlar.

Not: Yayınlayıp kaldırıp, şimdi tekrar yayınlamayı düşünüp muhtemelen tekrar kaldıracağım bir post bu. Duygularım her gün değişiyor, Kandil gecesi de zor geçti. Blog her zaman benim için terapötik bir alan oldu, ya da hep öyle olmasını istedim, ihtiyaç duydum. Mahremiyet kaygım olmasa her şeyi yazardım, okuması da ilginç olurdu eminim...

Şimdi ilginç birşey yaşamıyorum tabii. Ama bu duyguları nereye nasıl koyayım bulamıyorum. Anlatmak aktarmak azaltmak istiyorum. Yazdıktan 5 dakika sonra, gelmiş geçmiş en ergen en saçma yazıyı yazdığımı hissediyorum. Sonra madem içimde tutayım diyorum, susuyor, duruyor, gene geliyor, beni ters köşe yapıyor.

Belki saçmalamamı umursamaz kimse ha?! Gerçi anlatmakla biter mi o da belli değil bişe.


You may also like

Hiç yorum yok:

İzleyiciler