Gençken benzememek için delicesine çabaladığım kadına şimdi benzediğim için, gururla karışık bir neşelenme hissi yaşamıyor muyum... İşte buna bayılıyorum. Kendimi ters köşe etmiş olmama. Hatta anneme benzemeyi geçtim, annaneme bile benzediğim için kabarık bir gurur duyuyor, teyzeme de benziyor olabilirim diye içten içe araştırıyor; ilgili damardan tüm kadın efradını kucaklıyor ve içselleştiriyorum bir süredir.

Kedi meselesi örneğin. Annemin de kedisi var, Miço'dan da küçük hatta. Kardeşimin yaptığı bir emr-i vaki diyelim. Son 9 aydır kedili bir insan olarak düşünüp hayıflanıp duruyorum; bir ailemizin kadınlarına bakıyorum, bir de annemle bana yani "şehirli biz"e ve şaşırıp kalıyorum: Bizim evde hayvansız yaşamaya çalışmamız tam bir saçmalıkmış. Annanemin hayvanlarını, teyzemin kedilerini köpeğini ve bütün kedilerinin adının garip bir tesadüfle hep "Garip" oluşunu düşününce. Neyi ispatlamaya çalışmışız bilmem :) Annanem Anadolu yerlisiydi, Manav yani. Bence nesiller nesiller boyu geriye gitsek de tablo değişmez, ailesine ve onun yanında bir de hayvana sahip çıkan, ayağı toprağa basan kadınlar görürüz - gibi geliyor.

Sonra daha çekirdek durumlar da var. Annemin pilot kalemleri mesela. Siyah pilot kalem. Evde kağıt okurken, okulda -kimya öğretmeni olduğu için beyaz önlük giyerdi- önlüğünün üst cebinde. Şimdi bir de bana bak: Ofiste pilot kalemsiz hayatta kalamıyorum. Benim de boynuma astığım kimlik kartım var şimdi ve onun ucuna kalemi takmak hoşuma gidiyor, bir toplantıya giderken. Sabah sabah nereden aklıma geldi bunlar değil mi.. Yeni bir kalem aldım geçen hafta, biraz farklı pilottan ama tabii ki siyah mürekkepli. Aa ne güzel, bu tıkanmayacak herhalde son aldığım pilotlar gibi diye sevindim. Pilotu çöpe attım. Bak şimdi bunu söyleyince içimi bir hüzün kapladı. Ama üzülmemeliyim aslında, nesiller arası progresyon böyle bir şey olmalı: Pilot kalem eskir, değiştirilebilir ama siyah mürekkepli kalem saplantısı devam eder. Bizim ailenin şehirli kadınlar kısmında en azından yani :)

Birinin kağıt üzerinde dalıp gitmiş çalışıyor olması beni hipnotize eder. Her zaman. Birini böyle çalışırken görsem, o kağıt hışırtısının ve beyin dalgalarının menziline girip huzura ermek için can atarım. Bununla ilgili de tuhaf bir tezim var: Evdeki en sessiz en herkesin kendi içine döndüğü kış akşamlarında, sobada odun çıtırdarken ve biz de uykuya doğru yol alırken, annem bir köşede sessiz genelde kağıt okur ya da ders hazırlar olurdu. Beni bu anlara döndürdüğünü düşünürüm, sakince çalışan bir insanın sessizliğinin. Şimdi isterim ki bizim de çocuğumuz böyle akşamlarda sessizlikte kendini bulsun, ama klavye tıkırtısı aynı hissi verir mi bilmem... Bak bu da hüzünlü oldu şimdi.

Nereden girdim, nerelere geldim. Anneciğim, öğretmenler günün kutlu olsun. Bence mükemmel bir öğretmensin. Mesleki olarak da ebeveyn olarak da. İş henüz başa düşmedi ama düşerse nasıl altından kalkacağız bilmem; bütün bu şeyleri çocuğumuza öğretmeyi nasıl başaracağız.... Akşam yemeğinde keyifle bir kuantum mekaniği(!) sohbeti nasıl yapacağız... Ben temel fen'i falan da hep unutmuşum anne!

İzleyiciler