Hatırlamadığım Hatıralar

/
2 Comments
Bunları iki hafta kadar önce annemlere E. ile gittiğimizde öğrendim. Çoğunu ilk defa duyduğumdan ve unutma ihtimalim yüzde yüzbir olduğundan buraya not ediyorum.

* Annem çalışır babam da çiftlik işleri ile uğraşırken (dedemin Amerikan rüyası), ben de babama takılırmışım.(Yaş 4-5 arası) Bazen mühendis odasındaki çaycıya beni bırakır, çoğunda da peşinde her yere götürürmüş. Hayvanlara yem almaya, aşı yapmaya, şehire hep birlikte gidermişiz. Anladım ki; kadın işi erkek işi demeden, burada kadınların işi ne demeden, yani ayrımı(!) bilmeden rüya gibi büyümem bu şekilde olmuş. Hala da ayrımı(!) idrak edemem, katiyetle...

* Bir gün yine mühendis odasının çaycısına emanet edilmişken, pantolonum gevşemiş sanırım. Annem mevzuyu, "Adamcağız pantolonu tutturacak birşey bulamamış heralde, ip bağlamış" diye anlatır.

* Çiftlikteki evde bir kere kaybolmuşum. Ömer Dedem'e beni bırakmışlar, yarım saatte gelip bir bakıyormuş. Evin dış kapısını açıp içeri sesleniyor, ses çıkmayınca da uyuyorum sanıyormuş. Sonra yolun oralarda beni ağlarken bulmuşlar.

* Bir tane çok güçlü boğamız varmış. Öyle bir hayvanmış ki, zincirlerle zor zaptederlermiş. Cins bir hayvan da olduğundan bir damızlık durumu da varmış herhalde, bilemiyorum hehe :) Yardımcılarımız olan amca ile teyze bu boğayı ailem izin vermediği halde döverlermiş. Boğa da hırslanmış tabi, bir gün yine döverlerken sanırım, zincirlerinden kurtulmuş ve kahyamız kıvamındaki amcayı hastanelik etmiş. Adam 1 hafta hastanede kalmış.

* 3 tane köpeğimiz vardı çiftlikte; bir Alman kurdu, bir karabaş bir de daha çok benimle arkadaşlık eden Fındık. Babam bir gün köpeklere kuduz aşısı vuracakmış (önleyici bir aşı mı var acaba, ilk defa duyuyorum) hepsi koca koca köpekler olduklarından (fotoğraflarda ben 5 yaşındayken iki köpek de benim boyumdan büyük) onlara hemen vurmuş. Ancak Fındık küçücük ve oraya buraya kaçıp saklanıyormuş, bir türlü aşısını vuramamış. En sonunda yemeğine koca bir uyku hapı saklamış, sonra bir çuvala koyup onun üzerinden vurabilmiş.

* Kardeşim doğduğu sene (1984) öyle bir kış olmuş ki, kardeşim de ben de Aralık doğumluyuz, camlar buz tutmuş. Tulumbalar buz tutmuş. Kardeşim yeni doğmuş bebek, çiftlikteki ev de tek katlı müstakil bir ev olduğundan ısıtmak zor; annem içerde devamlı sobaya birşeyler atıyor, babamsa dışarda kar altında durmaksızın odun kırıyormuş. Gene de ikimizi de hiç hasta etmemişler eheh.

* Bir de benim kitap durumum. Her fırsatta, sadece akşam uyumadan önce de değil, habire kitaplarımdan birini birilerine okutuyor olurmuşum. Çoook fazla çocuk kitabım vardı, inanılmaz. 2 büyük koli dolusu. Bu kadar çocuk kitabı o dönemde nasıl bulunuyordu, bilemiyorum. Neyse, bir vakit gelmiş, artık o kadar kitabı okutan ben, mahallenin bir ucunda çingene çocuklarıyla takılır olmuşum. Annem diyor ki, "Okuldan dönüyorum, yolda bir bakıyorum sokakta oturmuşsun, dambıdı dumbudu çocuklarla darbuka çalıyorsun. Habire darbuka çalıyorsun. O zaman yavaştan taşınmamız gerektiğini anladım." Müzik sevgimin minik bir kısmını da eski çingene arkadaşlarımdan aldığım kesin :)

Bunlar balkondaki şaraplı damatlı sohbetten aklımda kalanların bazıları... Devamını sonra yazarım.


You may also like

2 yorum:

Öykücü dedi ki...

Bu anıları okumak inanılmaz zevkli.Bir blog açsam herkes gelse çocukluk anılarını yazsa da okusam diyorum bazen.

Sevgiler..

Yazmak iyidir... dedi ki...

Öykücü ne güzel dedin ya. Bir de aslında anneler ve de babalar aynen anlattıkları kıvamda tatlı tatlı yazsalar bunları. Şahane olmaz mıydı! Selamlar benden de! Gene gel.

İzleyiciler